Vietnam Edebiyatı; Nereye Doğru? :: Cavit Mukaddes
Tabular yıkılıyor mu? Sahi Uzak diyarlarda neler oluyor?
İki yıkıcı, yakıcı savaşları(1946-Fransızlarla, 1975 Amerika Birleşik Devletleriyle)geride bırakan bir toplumun yeni çağın ilk çeyreğinde dünya yazın sanatına aktaracağı, miras olarak sunacağı yığınla sözü olmalı diye düşündüm. Bu araştırma ve inceleme uzun zaman dilimine yayılarak sürdürüldü, dil sorunu karşımıza çıkan en büyük tıkanıklıktı, amacımız bir akademik çalışmadan öte, dünyanın bu yakasından yansıyan parıltılara işaret etmek, gelişmeler hakkında en azından bir ön fikir oluşturmaktı. Tam yazıyı toparladığım sırada Vietnam’da yaşayan üretken şair-yazar Ulaş Başar Gezgin(Yazar Ali Arıcan’la beraber o uzak diyardaki kültür elçilerimiz) tarafından gönderilen Batı kaynaklı bir Edebiyat Doktora tezinin metni ulaştı elimize, bu tezin ana ekseni Vietnam’ın edebiyat alanında daha çok sosyalist gerçeklik izleğini irdelemiş, ciddiyetle hazırlanmış ve belirli bir tarihsel dönemi geniş biçimde irdeliyordu çalışma. Ben bu yazıda bu doktora tezine hiç girmeden (bunu başka bir yazıya bırakarak-bırakmak zorunluluğunda kalarak) yol almayı denedim. İleriki aşamada bu çalışmadan da geniş biçimde söz edilir.
Günümüz Vietnamlı yazarları, başlıkta da aktardığımız gibi uzunca bir döneme damgasını vuran ve sistemin üst basamağından da sürekli destek gören, destek alan bir düzlemin alt katmanlarında farkı olgular gelişiyor, yeni bir kuşak, Vietnam edebiyat ortamında kendilerine küçük geçiş noktaları oluşturarak artık aşktan, savaştan, dinden, cinsellikten söz etmeye başladılar.
Yaptığım araştırmaya göre Vietnam’ın bugünkü nüfusunun nerdeyse 2/3 ölçeğini 1975 yılından sonra doğanlar oluşturuyor, bu da azımsanmayacak bir kesimi kapsıyor. Yani Vietnam’ın bugünkü nüfusunun büyük bir çoğunluğu, geride bırakılan savaşları, kahramanlıkları, yurtlarını savunanları 30 yılı aşkın bir süre boyunca, romanlara, öykülere, belgesel filmlere konu edilenler aracılığıyla algıladılar.
Benimsenen bu epik anlatım ve sosyalist gerçekçi üslup aslında yeni bir şeyi barındırmıyordu, o ekolün başyapıtlarına dünya okurları Sovyetler dönemi aracılığıyla az çok vakıflardı zaten.
Yaşamını uzun yıllardan beri Avrupa’da geçiren Vietnamlı edebiyat eleştirmeni
D. C. Ti’nin bu konudaki düşünceleri tartışmaya değerdir: “Bu ülkede özellikle savaş sonrası genç kuşak arasında bir türlü oluşmayan o tam istenilen nokta, iki yönelimden kurtulmanın yerini almıştır (Marksizm-Leninizm ve savaş sonrası oluşan resmi edebiyat dili), bir yerlere kilitlenen özlem duygusu da bu çelişkili durumdan sıyrılmak için yeterli değil.”
Vietnam Komünist Partisinde görevler üstlenen eski yılların o efsanevi devrimcileri de bu durumdan çok tedirginler artık (bu konuda okurlara önereceğim ilk ilginç kitaplardan bir tanesi: “Vietnamlılar” adlı yapıttır- 2005 yılında yayımlandı).
Bilindiği gibi bazen toplumun geneline yayılan “boşluk” duygusu karmaşık toplumsal yapılandırmayı ya geciktirir ya da hep önüne geçer. Bundan dolayıdır ki ya “siyah” ya “beyaz” dayatma zorunluluğu bir yerden, belirli bir tarihi süreçten sonra çatırdamaya yüz tutuyor ve toplumun ister kültürel ister hayat denklemindeki talepleri karşılanamaz oluyor, alt ve üst yapı arasında gözle görünür bir uçurum baş gösterir. Yine Vietnamlı eleştirmenin sözü gerçekten ciddiye alınacak türdendir çünkü durumu açıklamak için direkt Marks’a başvurarak onun sözünü baş tacı yaparak: “kahramansız ve geçmişsiz ülkelerden” söz ediyor.
Vietnamlı yazar Do Khiem yaşamını Fransa-Vietnam-Amerika arasında sürdüren ve genç okurların ilgisini uyandıran üslubuyla bir yazsında 19. Yüzyıl bir klasik Vietnam romanından alıntı yaparak içinde bulunduğu sorunu tanımlamaya çalışır: “Bazen karmaşık duran ipliklerin düğümünü çözdüğümde bile iplikler kendiliğinden ( yeniden) düğümleniyordu” sonra ilave eder: “ama hiç kimse beni kendine bağlayamıyor”. 1975 savaşının hemen arifesinde çoğu yazarın dikkati tümüyle savaş sonrasında gelişen ve bu gibi özel durumlarda toplumsal bir olgu olarak ortaya çıkan psikolojik duruma yönelmeleri bugün bile ciddi biçimde tartışma konusudur. İşin ilginç tarafı ise bu yazarların çoğu kuzey bölgesinden daha çok zaferi kucaklayan kuşaktan olmalarıydı. Bu kuşağın başlıca temsilcilerinden N.H.Thiep, B. Ninh, D. Thu Huong, Pham.T. Hoai’yı sayabiliriz. Bu kuşaktan bazı yazarlar 1955-1956 yılları arasında gerçekleştirilen toprak reformlarının olumlu-olumsuz etkilerini kendi ürünlerine taşıdılar. 1990’lı yıllar ise Hanoi edebi temizlik yılları olarak bilinir, birçok yasak damgasını yemiş edebi yapıtlar el altından basılarak dağıtıldı, bu olgu o “resmi edebiyat” kulvarı olarak damgalanmış çevrelere büyük bir darbe niteliği taşıyarak, aynı dönemlerde derin bir kırılganlığa da sebebiyet verdi. Vietnam edebiyat ortamı bir kabuk değişimi sürecine girmişti ve bunun etkisini resmi tarihin uğradığı “değişiklik” müdahalelerinde çok bariz biçimde kendini hissettirdi.
Bu sürtüşmeli süreci okurlar sadece sessiz yığınlar olarak izlemekle yetindiler, çünkü onlar da bir olgunun farkına varmışlardı, sansür kurumu eski işlevini bu kez yeni yöntemlerle devreye sokmuştu.
Her hangi “sorunlu” bir kitap baskı öncesinde değil yayınlandıktan sonra ciddi bir sansür duvarıyla karşılaşıyordu. ‘Thanh Nien’ yayınlarından çıkan “2000 Yılının Öyküsü” adlı kitap yine aynı kaderi paylaşır. Bu kitapta Vietnamlı yazar B.N.Tan çok zor şartlar altında tutuklu kaldığı süreci anlatıyor ve kitapta “sansür” kurulunu topa tuttuğu için hükümet yetkililerinin emriyle toplatılarak imha edilmesine karar veriliyor.
Mart 2005 yılında Paris’te yaşayan Vietnamlı kadın yazar Thuan romanını (Chinatown)bitirerek Vietnam’da bastırma olanağı bulur. Kitap bir toplumsal tabuyu tartışma konusu ediyordu, Çin ve Vietnam savaşı sırasında Vietnam’da yaşamını sürdüren Çinlilere uygulanan bası ve şiddeti işliyordu.
İletişim ağının gelişimi ve sonuçları:
Birinci reform döneminde ilk çarpıcı olay, resmi tarih “söylencesinin” derin yaralar almasıyla beraber, bildik realizm izlekli bütün ürünlerin nerdeyse ölümcül darbe alma olgusu öne çıkar. Bu edebi izleğin gelecekte nasıl bir yol seçeceği ve neler göstereceği konusunda birkaç Vietnamlı yazarın dışında kimsenin bir fikri yok. Öte yandan Vietnam Komünist Partisi benimsediği yeni politikalarla ekonomik gelişim sürecini hızlandırmak, yolsuzluklarla mücadele ve ulusal ya da tercihen tarihi değerle atıflarda bulunarak (örneğin artık “enternasyonal dayanışma” kavramı yerine eski felsefi değerlerin ikame edilmesi) yeni bir toplum mühendisliğe girişti, artık eski içi boş sloganlara kimsenin pür dikkat bakmadığını hatta itibar etmediğini herkesten çok yetkili merciler fark ediyorlar.
Bu reformlar şemsiyesi altında en uzak kasabalar, köylerle internet ağıyla birbirine bağlanmış durumda. Bu “yeni araçla” yeni kuşak Vietnamlı yazarlar internet forumları aracılığıyla ülke dışındaki Vietnamlı yazarlar, şairlerle diyalog kurabiliyorlar.
Onların deyimiyle bu “yatay rekabet” durumu yerini “dikey – üstünlük kurma” ölçeğine kaymaya yöneldi. Artık içsel yanıtlarında tepeden inme ve sırtını her türlü güç odağına dayayan edebiyat odakları sarsılmaya başlar.
L. Bcardi, genç kuşak Vietnamlı şairlerden sayılır ve dizelerinde kendisi gibi düşünen pek çok okurunun özgürlük isteklerini dile getirmeye çalışıyor ama ilave ediyor “iktidar bir yandan demokrasi alanını genişletmek istiyor, öte yandan bu isteğiyle çelişkili olarak örtülü bir biçimde kendi istekleri doğrultusunda ürünler vermemiz konusunda ısrarlı”.
Ly Doi, ‘Mo Mieng’ (ağzını aç) gibi “Slogan Karşıtı” platformun sözcüsüdür. Bu oluşum 2000 yılında kuruldu.
Grubun Manifestosu sayılan kısa yazıda şu noktalara vurgu yapılıyor:
“Zamanın sesiyiz ve kimseyi dikkate almıyoruz, kimseyle ilişkimiz yok. Hiçbir politik parti, dini yönelime bağlı değiliz, bizler sadece kendi inancımıza, inandığımız değerlere bağlıyız. Sonsuz bir özgürlük istencine bağlıyız. Ticaret, piyasa denklemlerine girebilecek her şeye buradan savaş açıyoruz: Müzelere, Eleştirmenlere, Sanat Tarihçilerine, estetik alan ve ona bağlı tüm kuramlara ve nihayetinde başkalarının “kültürel güçler” olarak bildikleri, tanıttıkları her mekanizmaya.
Gerçek sanat daha doğmadı, çünkü gerçek özgürlük ve adaletten hala yoksundur yeryüzü.”.
İşte ardında iki büyük savaşı(her biri tam 30 yıl sürmüş) bırakan bir ülke ve 30 yıllık başka bir deneyimin sonucunda türlü zorluklarla kendi özgün yolunu bulmaya çaba sarf ediyor.
Kendisiyle görüşme fırsatı yakaladığım ve şu an Amerika’da yaşayan Vietnam asıllı sanatçı Dinh. Q.Le
Ülkesinin içinde bulunduğu durumu şöyle özetliyor:
“Tam yirmi sene çok çetin ve mücadele dolu bir dönemden sonra, ülkemin yazarları, sanatçıları durmaksızın geleceği ve daha güzel bir geleceği düşleyerek yol almaya çalışıyorlar, bazen korkarak, bazen duraksayarak
ama onların cevherinde başka bir değer saklıdır ki onları Doğu Asya kıtasında belirginleştiriyor, o da hep öz eleştiri ve yaşam boyunca “bir şeyler” yaratabilme derdidir.” İşte o dert hep derdimiz olmalı, gerisi önemsiz ayrıntılardan ibarettir, yazma-üretme ve de sesimizi, sözümüzü bir benzerimize ulaştırma aşkı ve çabasından ibarettir yaşam.
Biliriz ki yaşamda, yaratı aksında herkes büyük aşkın peşinde olur, oysa aşk, hakikat kadar çok zor bir kavramdır,
Roma kentinde bir kitapçının vitrininde görmüştüm bu cümleyi:”Herkes Romeo ve Juliet gibi aşkı istiyor, oysa bu aşkın sadece 3 gün sürdüğünü ve 6 kişinin yaşamına mal olduğunu bilmezler. Kitap okuyun!”.
Cavit Mukaddes