Aşk Gibi :: Cavit Mukaddes
Aşk Gibi
Cavit Mukaddes
Çehov’un yazdığı son kısa öyküsünün adı “Gelin”dir.
Çehov bu öyküyü ölümünden bir yıl önce, 1903 tarihinde yazar.
Hikaye, yakında evlenecek olan ve küçük bir kasabada yaşayan genç bir kadın hakkındadır. Moskova’da yaşayan bir aile dostu olan Saşa, tesadüfen o evde kalıyor, Saşa genç kadına evlenip küçük şehir hayatına kapılmak yerine Moskova’ya gidip okuyup kültürlü biri olmaya teşvik eder. Saşa, ona, “bu evde kimse çalışmıyor, ne sen, ne annen ne de büyük annen, insan hiçbir şey yapmayarak oturduğunda başkaları onun için yerine çalıştığını açıklar, Şasa bir idealist. Mülkün pis mutfağında çalışan ve orada yaşayan ve uyuyan hizmetlileri görür. Saşa diyor ki:
“Keşke okumak için gitseydiniz! … Sadece kültürlü ve kutsal insanlar ilginçtir, sadece onların varlığına ihtiyaç vardır. O zaman her şey alt üst olur, her şey bir mucize olmuş gibi değişir. Sonra büyük ve görkemli evlerin, tertemiz bahçelerin, tuhaf çeşmelerin ve seçkin insanların sırası gelecek sizin için. Asıl mesele, toplumun bugünkü haliyle, artık o pislik günün bir türlü gerçekleşmemesidir. Bu hareketsiz, anlamsız ve günahkar hayatın sizi yorduğunu herkese gösterin. En azından kendinize gösterin bunu!
Bu tembel hayatınızın ne kadar pis ve ahlaksız olduğunu anlamalısınız… Siz, anneniz ve anneanneniz için hiçbir şey yapmazsanız, başkaları sizin için çaba gösterecek.… Onurlu mu bu? Günah değil mi?”
Genç kadının kendisi de aynı şekilde hissediyor. Aslında gelecekte olacak kocasını hiç sevmiyor. Ve sonunda, kendini her şeyden sıyırıyor ve gidiyor. Ailesinin aşağılanması ve sosyal izolasyonu pahasına. Birkaç yıl sonra aradan çok zaman geçer ve o kadın aynı eve döner ve bu kez oradaki hayatı daha sıkıcı bulur. Aldığı habere göre Saşa ölmüştür.
Hayatının Saşa’nın istediği şekilde alt üst olduğunu açıkça anlamıştı ve şimdi o evde yalnızdı, bir yabancı ve işe yaramazdı ve artık orada kimsenin ona ihtiyacı yoktu. Geçmiş ondan ayrılmıştı, sanki yakılıp, külleri savrulmuştu. Saşa’nın odasına gitti ve orada durdu.
“Haydi, sevgili Saşa, Allaha ısmarladım seni!” dedi.
Önünde yeni, uçsuz bucaksız bir hayat tasavvur etmiş ve hâlâ belirsiz ve gizemli olan bu hayat, onu büyülemiş ve kendisine doğru çekiyordu.
Sıradan ve tanımlanmış hayattan kopuş, “yaşamın alt üst oluşu”, “aydınlık ve geniş ufuklu ama belirsiz ve gizem dolu” günler…
Rusya’da o yılların tarihsel gelişmeleri bu belirsiz ufku daha da netleştiriyor. Çehov bir yıl sonra ölür. 1905 Rus Devriminden iki yıl sonra, Saşa’nın hayalleri gerçekleşmek üzere. Ve son olarak, gerçekten her şeyi alt üst eden Ekim Devrimi.
Hayalini kurduğumuz genç adam Saşa, Rusya’nın geleceğinin kristalleşmiş biçimiydi adeta.
“Hayatınızı tersine çevirdiğinizde her şey değişir. Asıl mesele işi tersine çevirmektir ve gerisi önemli değildir” derdi Saşa.
Rusya’da gerçekten de her şey alt üst olur, 1917 devrimi gerçekleşir, çok şey değişir. Nadia’nın büyülediği hayat, gerçeğe dönüştüğünde ürkütücü bir yüze bürünür.
Sadece bu değil, Çehov’un hikâyelerinin çoğunda geceleri artık uyumayan entelektüeller ve eğitimli insanlarla karşılaşıyoruz. Bu, düzenli olarak “Ne Yapmalı?” başlıklı kitaplar yayınlayan Rusya’nın hakim ruhuyla tamamen uyumludur, 19. Yüzyıl Rusya’sında “Ne Yapmalı?” başlıklı birçok kitap çıkar,Chenyshevsky, Tolstoy, ve Lenin bu konuda kitaplar yazdılar. Rusya’nın en önemli yazarı, aristokrat kökenli Tolstoy’un bile, asalak yaşamdan vicdan azabı çektiğini iki kitapta derinlemesine işler (İtiraflar ve Diriliş) ve düzinelerce daha kısa yazıyla bu durumu dile getirir. Moskova’ya yaptığı bir ziyaretinde insanların sefaletini görünce derinlemesine üzülür ve seyyah bir ruha bürünür.
Çehov, Tolstoy’un tersine tereddütlü bir adamdır. Bu şüphe hem hikayelerinde hem de özel hayatında görülmektedir. Bir veya iki istisnai durum dışında, yaşamının büyük bir bölümünde belirli siyasi pozisyonlar almaktan kaçındı. Ama geceleri uyumayan entelektüel erkek ve kadınları çok iyi tasvir eder. Bu belirsiz arzu “her şeyi tersine çevirmek” üzerinden yol alır. Bazen aşka benziyormuş gibi görünen bu belirsiz arzular ne kadar güzel, gizemli ve kırılgansa da bir o kadar da geçici ve hayalidir.
Cavit Mukaddes