Bir Avangart Sanatçı: Alain Resnais / Cavit Mukaddes
Bir Avangart Sanatçı: Alain Resnais

Resnais; Dünya avangart sinemasının en parlak temsilcisidir. Düşünce sineması da denilebilir. Resnais, ister sinema tarihi hakkında ister film eleştirisi yazılarıyla ve derinlemesine tüm sorunlara odaklanmasıyla tanınan ender ve eşi bulunmaz yönetmendi. Film endüstrisinin, bilgeliğin ve soyut anlatımının dibe vurduğu ve yüzeysel “post dalga” yönetmen kuşağının kasıp kavurduğu bir zaman diliminde o boşluğ çok hissedilecek. Resnais, Marguerite Duras’ın aynı adlı romanını, “Hiroşima Sevgilim”ı sinemaya aktardı (1959) ve 1960 yılında ilk kez Cannes film festivali’nde gösterime girdiğinde perde şu cümleyle açılır “Sen, Hiroşima’ya dair hiçbir şey görmedin”. Film aslında Duras’ın dünyaca tanınmasına da vesile oldu. İlk filmini “L’aventure de Guy” 1936 yılında ve sonraki yıllarda yirmiye yakın filme imza attı. “Van Gogh” filmini 1947-48 yıllarında tamamladıktan sonra “Heykeller de Ölür”filmi (1954) ve “Gece ve Sis” (1955) filmlerini yazar ve yönetir, her üç film dönemin sinema eleştirmenleri tarafından övgüyle karşılandı. Daha sonraki yıllarda başka filmler de yazdı ve yönetti, sayları kısıtlıdır ama sinema tarihinde silinmez izler bırakan filmlerdir. Son filmi 2014 tarihinde yapıldı. “Life of Riley” (Riley’in Yaşamı) ilk kez Berlin film festivalinde gösterildi, umarız ki zaman kaybı olmaksızın bu muhteşem film ülkemiz sinema perdelerine de yansır. Resnais, son filminde İngiliz oyun yazarı Alan Ayckbourn’ın yaşamından esinlendiği kareleri ustalıkla perdeye uyarlardı. Resnais, yeni bir sinema dili oluşturarak o çok zor olanı başaranlardandır. Onun bu yönelişini ve estetik sinema dilinin en belirgin biçimde gösteren filmi hiç tartışmasız “ Last Year at Marienbad” filmidir (1961), bu film mutlaka izlenmelidir.
Adorno’nun sevdiğim bir sözü vardır: “Brecht’in eserlerine bakmadan da herkes bu dünyanın adaletsiz bir yer olduğunu görmektedir”. Katılmamak mümkün mü? İşte günümüz sinemacılarından birçoğunu neden takip dışı bıraktığımın da sebebini açıklıyor Brecht, artık çoğu monotonluk repertuarı oldular.
Hoş benim sinema ile ünsiyetim, sadece Resnais veya Kiyarüstemi ile sınırlı değil. C.Zavattini senaryoları yani Sica, Pietro Germi ile Kuzey memleketlerinden özellikle Zanussi ve birkaç kişi ile sınırlıdır (Bela Tarr ve diğerleri). Filmde kendi görmek istediğimi ararım. Otantik olması, bana ilginç gelmesini önemserim. Toplumsal değişimleri, bilmediğim sosyalliği öğrenmek isterim. Teknik olarak konuşmak niyetinde hiç olmadım, alanım değil. Netice de teknik kısım da etkiyi arttırma yöntemi değil mi?
Mevcut faşizm koşullarında alternatif kabul edilenin de kitle kültürünün bir parçası yapılma çabası karşısında o alternatif tavrın sahibinin direniş içinde olmamasına gönül koymak veya koymamak değil mesele. Görünen o ki bu iş bir ticaret. Bir fiyatı, bir karşılığı oluyor. Alan da memnun satan da.
Bir ömrü sanat için feda etmek ve belleğin izcisi olmak çok zor bir tercihtir, Alain Resnais, böyle bir kişilikti.
Cavit Mukaddes