Bir Fotoğraf, Bir Yorum :: Oğuz Atay’dan Geriye Kalanlar
Bu tarz fotoğraflar hepimizin (eski) aile albümlerinde var sanırım. Tamamı siyah beyazdır. Fotoğraf o zamanlar sakramentleri olan bir ritüeldi sanki. Olmazsa olmazlarımızdan sayılıyorlardı.
O eski fotoğrafçıların poz verme “tavsiyeleri”, baba elini eşinin omzuna koysun çocuğun elini annenin veya babanın omzuna koyalım vs, fotoğrafçının direktifleri kelimesi kelimesine uygulanırdı, bakış veya düzende en ufak bir sapma oluşursa o an ikaz gelirdi: “bana değil kameraya, merceğe bakınız efendim”, o mercek, geleceğe açılan penceremizdi, o anlarda zaman dondurulurdu, zamanın ta kalbinden süzülürdü bakışlar.
Fotoğraf teknolojisinin gelişiminden önceki çağlarda bir ressam atölyesi veya herhangi bir mekan ve zamanda o sanatçıya ailece poz verme ritüeli gibi adeta. Sanki bir Rembrandt, Paul Cezanne, ama en çok da Velázquez tablosu.
Anlara sığdırılmış örgütlenmiş bir örgütsüzlük de diyebiliriz.
Bu fotoğrafta benim dikkatimi çeken şey, çocuğun (Özge’nin) bakışıdır. Pür dikkat, direkt fotoğrafçının gözlerine odaklanmış, kamerayı ve merceği pas geçmiş, “camdan göze” değil hakiki göze bakmayı seçmiş. Oğuz Atay ve Fikriye hanım bize-kameraya doğru bakıyorlar.
Sanki ufaklığın bakışı bilinçli bir seçim ama çok güzel, bir melek gibi annesine omzuna dokunmuş.
Doğal ki spontane ortaya çıkan bir güzellik. İşte bu bakış bana göre bu fotoğrafı çok merkezli kılıyor.
Bütün o kuşağın böyle fotoğrafları vardır muhtemelen. Ölüme kadar ve ölümden sonra dokunulabilir bir ortak-bellek görevi görürdü. Az olduğu için içselleştirilebiliyordu, unutulmuyordu, zihnin bir yerinde mıh gibi çakılı kalıyordu.
O görsel sabitelerden zamanla, imgeleminde katkılarıyla kişisel bir bellek oluşuyordu.
Geçen yüzyılda “form” önemliydi şimdi ki kuşak bu yüzden bizi anlamakta zorlanıyor sanırım, çünkü uçucu tiner bazlı andriod temelli zaman onlardan bu güzellikleri esirgiyor, esirgeyecek. Onlar fotoğrafa değil, alt yazılımlı ve formdan uzak sanal aynalara tutundular.
Yazarı: Cavit Mukaddes