Bir Gazelden Geriye Kalan : : Cavit Mukaddes
Ilıman bir sonbahar gününde ve kitabın sıcak matbaa kokusu üzerindeyken karşılaştım onunla: “Narla İncire Gazel”, İncir resmi hiç yapmamış, ama sayısız Nar fotoğrafı çekmiş ve resmini (yağlıboya tekniği ile) yaptığım için, Furuğ’un deyimiyle adeta benim için “yeryüzü ayeti” gibi gelmişti Bilge Karasu’nun kitabı, yüz yüze birkaç kez görüştüm Bilge Karasu’yla o da Ressam Erol Akyavaş aracılığıyla, henüz o ağır hastalık dönemi başlamamıştı, Hallac-ı Mansur’la ilgili yaptığımız bir toplantı sonunda aniden çıka gelmişti. Sonrasında Erol beyin Girne’deki evinde buluşma sözümüz vardı, birkaç kez görüştük, sonra Girne orman yangını çıktı, Erol Akyavaş’ın anlattığına göre ev çevresi de kül olmuştu, gidemedim o son buluşmaya, 96’da Bilge Karasu sonsuzluğu kucaklamıştı, son kitabını tamamlamadan, vasiyeti gereği öylece yayınlandı (Altı Ay bir Güz). Hani “Narla İncire Gazel” kitabında bir pasaj var, Bilge’nin annesi her sonbahar bir Nar’ı yere fırlatır atar, iyice dağılsın ki kış bereketli geçsin, geldiğim kültürde ise ağaçtan koparılan ilk Nar sonbahar zamanında evin havuzuna bırakılırdı, Nar-Su-Gökyüzü (yaşam için) dengesi. Ama yılın en uzun gecesi yani “Şeb-i Yelda” da (21 Aralık), Nar, illa ki her sofrayı süsleyecek, olmazsa olmazlardandır. Süryani dilinden Farsçaya girmiş bir sözcüktür “Yelda”, “doğuş” anlamına gelir, eski coğrafyada ışık Tanrısı Mitra’nın doğum günü olarak da bilinir. İşte o geceki Nar yolculuğu “yaşam ağacı sırrına” dokunuştur. Kimseye yakarışta bulunmadan, yaşam sihrinin, iksirinin gizlendiği o kırmızı, ışıl ışıl Nar taneleri aracılığıyla ve kimsenin aracılık etmesine de izin vermeden, ince ve zarif bir doğa okşayışı ayinidir aslında.
Yazının sonunda bir konuya daha değinmek isterim, Bilge Karasu’un son kitabının kapağı hakkında, o muhteşem güzellikteki kapak resminin yaratıcısı Ressam Süleyman Seyyid için de iki çift söz gerek (ayrı bir yazının konusu aslında). Kitap kapağında Süleyman Seyyid’in “Portakalı” var! Seyyid, Natürmort alanında, dünya resim tarihini abartısızca zorlayacak bir fırçadır, onun fırçasından çıkan ve çevremizde, günlük yaşamımızda her an karsılaşacağımız doğa görüntülerinin sanatsal izdüşümlerinin insan ruhundan yansıması çok farklı. Seyyid’in çizdiği bir portakal kabuğunu zorlayacak türdendir. Renk kullanımındaki ustalığı, yalın ve abartısız yaklaşımı ve yaşamda basit ve sıradan şeyler olarak bildiklerimiz, onun paletinden farklı ve etkin bir anlam düzlemi olarak geri döner. Az sayıda üretmiştir, ürettiklerini ise bir ticari nesne olarak kullanmamış, tanıdıklarına, dostlarına hediye etmiştir, sanat’tan asla para kazanmamıştır, ama günümüz müzayedelerinin en çok aranan ismidir. Talih değil, tarih en güzel hakemdir. Natürmort izlenilecekse Süleyman Seyyid isminin yanına Fatma Tülin’i da ilave edelim ki bu iki isim yeterlidir. Fatma Tülin’i natürmortlarıyla tanıdım, daha sonra tüm resimlerini sevdim. Harfler ve sözcükler aracılığıyla Nar’a, İncir’e dokunulacaksa Bilge Karasu derim.